ANVAR YUSUPOV TÜRKİSTAN’DA AFRASYAB’IN MİRASI

📅 Mart 21, 2025 📂 ASAYİŞ 🔊
ANVAR YUSUPOV TÜRKİSTAN’DA AFRASYAB’IN MİRASI

THE HERITAGE OF AFRASIYAB IN TURKESTAN

TÜRKİSTAN’DA AFRASYAB’IN MİRASI

Anvar Yusupov

(Bağımsız Araştırmacı-Yazar, Özbekistan Cumhuriyeti Ekonomi ve Maliye Bakanlığı Evrak Düzenleme Şubesi Başkanı, anvarkhoja@maıl.ru. ORCID: 0009-0002-7375-0446.)

Abstract
The article examines the governance activities and heritage of Afrasiyab, the founder of Turanian sivilization, as a historical figure based on scientific sources. Conclusions are drawn through comparative analysis of historical sources translated into Uzbek, Turkish, Russian, and English, along with their original texts (in Latin, Greek, Arabic, and Persian). The document scanning technique, a qualitative research method, was used in the study.
Keywords: Afrasiyab, Alp Er Tunga, Turan, Turks, Oghuzs, Scythians…

Özet
Makalede, Turan uygarlığının kurucusu olarak bilinen Afrasyab’ın tarihi şahsiyet olarak ortaya koyduğu siyasi faaliyeti ve mirası bilimsel kaynaklar üzerinden değerlendirilmiştir.Tarihi kaynakların Türkçe, Özbekçe, Rusça İngilizce tercümeleri orjinel (Yunanca, Latince, Arapça, Farsça) metinlerle karşılaştırma analizi ile sonuçlar çıkarılmıştır. Dolayısıyla, çalışmada nitel araştırma yönteminden, doküman taraması tekniğinden faydalanılmıştır.
Anahtar Kelimeler:Afrasyab,Alper Tonğa, Turan, Türkler, Oğuzlar, İskitler

GİRİŞ
Afrasyab’ın mirasını ele almaya Semarkant’ın kalbindeki Registan külliyesinden başlamak uygun görünmektedir. Nitekim, bu ihtişamlı yapı sadece bulunduğu şehrin değil, tüm Turan’ın anlı şanlı tarihini kendinde yansıtabiliyor. Registan meydanının önünden baktığınızda sol tarafınızdaki bina Mirza Uluğbey medresesidir. Bu nadide eğitim merkezi büyük Emir Timur’un Turan adı ile kurduğu İmparatorluğunun payitahtında yapılmış olup, çağının bilimsel zirvesini yakalamış, dünyanın en büyük ve en ünlü bilim ve eğitim merkezi olabilmişti. Dönemin en öndegelen ve en meşhur alimleri dünyanın her tarafından gelen öğrencilerini eğitmekle beraber,yeryüzü ve gökyüzünü kapsayan bilim dallarında araştırmalar ve buluşlar yapmışlardı. Karşınızdaki Tillakari (Altın işlemeli) Camii – Türk-İslam mimarisinin en kıymetli mücevherlerinden biri olarak,Kuran-i Kerim’in ayetlerini, hadisleri ve Doğunun kadim hikmetlerini, turkuaz çinilerle ve altınlarla nakşedilmiş duvarlarında yansıtmaktadır. Makalemizin içeriğine sağdaki Şîrdâr (Aslanlı) medresesinin taçkapısından gireceğiz.
Medresenin taçkapısının üstündeki kare, klasik İslam mimarisi anlayışının biraz dışına çıkmış. Vahşi hayvan ve üzerinde insan yüzünü ifade eden güneş resimlenmiş. Oysa, bina, hem devlet idaresinde, hem toplum kamuoyunda İslam kanunlarının üstün mevkide olduğu 17.yüzyılda inşa edilmişti. Biraz ileri gidersek, Emir Timur’un ana şehri olan Keş’te yaptırdığı Aksaray karargahında da aynı tasvirin bulunduğu tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Resimdeki hayvan sonraki yüzyıllarda her ne kadar aslan olarak algılanmaya çalışılmış ise da, hem dış görünüşü ve renginden, hem üzerindeki siyah beyaz çizgilerinden o canlının kaplan (tonğa) olduğu anlaşılmaktadır. Semerkant’ın en kadim yapılarının bulunduğu kısmına hala Afrasyab denildiğinden yola çıkarsak, kaplan (tonğa) ve güneş resmi Turan uygarlığının kurucusu olan Alper Tonğa’ya (Afrasyab) doğrudan bağlandığınıortaya koymaktadır.
Afrasyab (Alper Tonğa) kimdir?
Öncelikle, farklı kaynaklarda farklı isimlendirilen bu insan efsanevi değil tarihi şahsiyettir. Zerdüştîlerin kutsal kitabı olan Avesta ve Firdevsi’nin “Şahname” destanı gibi eski Farsdilli eserlerle ünlü olmuş olup, Herodot ve Pompei Trog gibi antik tarihçilerden Taberi ve Fahrettin Mübarekşah Merverüdi gibi Arap tarihçilerine, Birüni’den Mirza Uluğbey’e, Kaşgarlı Mahmud’dan Ali Şir Nevai’ye, Ebulgazi Bahadır Han’dan (1644 – 1663 yıllarında Harezm’deki Hiva Hanlığı’nın padişahı, Türk tarihine ait kitap talif etmiş)Cedid tarihçilerine kadar yüzlerce tarihi kaynak Afrasyab’ı tarihi şahsiyet olarak tanımlamıştır.
Alper Tonğa’nın ismiАvesta’daFrangrasyandenilmektedir, özellikleYaşt ve Vendidodbölümlerinde geçiyor. Dolayısıyla, Aban Yaşt’ınFrangrasyan’dan bahsedilmiş kısmındakiorijinal metinlerden birinın morfolojiktranskripsiyonuRusya Bilimler Akademisinin Dilbilimi (Filoloji) Araştırmaları Enstitüsünde Prof.Dr. V.S.Sokolova tarafından şöyle yapılmıştır:
“tąm yaza-ta majryō tüjryō fraŋrase’ hankajn-e pajti ajŋhā zәm -ō satәm aspa-nąm aršn-ąm, hazaŋrәm gav-ąm, baēvara anu=maya-nąm”[1:76].
Bu cümleyi Avesta metninin İngilizce [2:64]ve Rusça tercümeleri üzerinden aşağıdaki şekilde Türkçeye çevirdik: “O’nun için Turanlı Frangrayan o ülkenin Hankan’ında yüz at, bin öküz, on bin kuzu kurban sunmuştur”.
“Hankan” (hankajn) sözcüğünün analizi kaynaklar üzerinden şöyle yapıldı: “Hankan” Avesta’nın rusça tercümesinde “Afrasyab’ın kalesi, surları [2:76]diye çevirilmişken, İngilizce tercümede ateşperestlerin en eski efsanelerinde, Afrasyab’ın demir duvarları, yüz tane sütünü olan sarayının bulunduğubir yer olarak söylendiği yorumlanmıştır [2:64].
İlk Türkçe ansiklopedi yazarı Kaşgarlı Mahmud’un “Divanü lügat it-Türk” eserinde bu konuda verilen bilgiler çok önem arzetmektedir: “Han (Xan)– Türklerin en büyük başbuğu. Afrasyab’ın oğullarına daHandenir. Afrasyab Hakandır” [4:157]. “Yenkend’den Doğuya kadar Türk ülkesidir. Semerkand’a Semiz Kend denir. Şaş şehrine Taşkent denildiği gibi, Özkent, Tünkent adları da vardır.Bu şehirlerin hepsinin adı Türkçe olan Kend ile yapılmıştır. Bu şehirleri Türkler yaparak adlarını kendileri koymuşlardır.Bu adlar olduğu gibi şimdiye kadar gelmişlerdir” [4:150].
Yukarıdaki kaynaklar “Hankan”ı “Han Kend”, yani padişahın başkenti diye yorumlamamıza imkan tanımaktadır.
Fars milliyetçiliğiyle dünyaya nam salmış olan Firdevsi’nin “Şahname” eserinin başından sonuna kadarAfrasyabın milletine Türk, devletineyse Turan denmiştir. Diğer arapça ve Türkçe kaynaklar da böyle yazmaktadır.
Firdevsi’nin zamanında yaşayan Türkçe kaynaklar Afrasyab ve Alper Tonğa’nın tek kişi olduğu konusunda aynı fikirdeler.
Dolayısıyla, Yusuf Has Hacib’in bilgelik eseri “Kutadgu bilig”in Alper Tonğa hakkındaki mısraları konunun aydınlatılmasında büyük önem arzetmektedir:
Bu Türk beyleri arasında adı meşhur ve
ikbali ayan beyan olanı Tonğa Alp-Er idi.
O yüksek bilgiye ve çok erdeme sahipti;
bilgili, anlayışlı ve halkın seçkiniydi.
Ne seçkin, ne yüksek ve ne yiğit adamdı;
zaten cihanda anlayışlı insan bu dünyaya hakim olur.
Iranlılar ona Efrasiyab derler;
bu Efrasiyab akınlar salıp ülkeler zaptetmiştir [6:13 – 135].
Kaşgarlı Mahmud ise, bu konuda geniş kapsamlı bilgi vermekle beraberAlper Tonğa isminin anlamına odaklanmıştır.
“Tonğa–Bebür. Kaplan cinsinden bir hayvandır; fili öldürür, asıl olan budur.Bu ad Türklerde yaşamaktadır. Çok kere kişi adı olarak kullanılır , “tonğa han, tonğa tigin” denir.Türklerin büyük Hakanı Afrasyab’ın asıl Türk adı “Tonğa Alper”dir. Bebür gibi kuvvetli, yiğit adam demektir” [4:368].
12. Yüzyılın tarihçisi Fahrettin Mübarekşah Merverûdî onuTürklerin hikmet ve zeka sahibi hükümdarı diye tanımlamıştır [27:10; 28:193].
Afrasyab’ın dünya tarihindeki kötü imajının kaynağı hiç şüphesiz Zerdüştîlerin Avesta’sı ve Firdevsi’nın “Şahname”sidir. Aslına bakılırsa, her iki eserde de beyan edenlerin hisleri Afrasyab’a karşı olsa da, o eserlerdeki olaylaronun ne kadar cesur savaşçı, başarılı komutan ve deha siyasetçi olduğunu ortaya koymaktadır. Bilhassa, “Şahname”nin eşsiz cesaret sahibi olan kahramanı, kuşkusuz Rüstemdir. Firdevsi Rüstemi hep “filten”diye tanımlar. Afrasyab ise Tonğa diye nam salmıştır. Kaşgarlı’ya göre tonğa–fil avlayan kaplandır. O nedenle “Şahname”ye göre Rüsteme bir tek Afrasyab karşı koyabiliyor. O İran ordusu için büyük tehlike oluşturmuş, baskınlar yaparak galip gelmiştir. Dolayısıyla, Firdevsi’nin şaheserinde Rüstemin Afrasyab hakkında ikrarı şöyledir:
Rüstem dedi: Ey pehlivanlar,
Siz bana kızmayınız.
Kendinize dikatlı olunuz,
Türk cesur ve galiptir.
Demir dağlar nehir gibi akar,
Afrasyab’ın adını duyduğunda [10:20].
İslam dünyasının saygın tarihçilerinden olan İmam Ebû Ca‘fer Muhammed İbn Cerîr Taberî’nin “Tarihu’t- Taberî”de Afrasyab’ışöyle tanıştırılır:
“Ferâsyâb ibn Feşenc ibni Rüstem ibni Türk – Türkler ona nispet edilir – ibn Şehrasb; bir rivayete göre de İrşesb ibn Toc ibni Ferîdun – ya da Lefşek Feşenc ibn Zâşmîn – altmış yıl boyunca Toc ve Selm’in öldürmeye çalıştığı Minûşehr ile savaştı ve onu Taberistan’da kuşattı” [11:389 – 390].
Doğuda ve Batıda çok itibar ve şöhret sahibi, ansiklopedik alim Ebû Reyhan Birûnî’nin “Âsârü’l-Bâkiye” eserinde de Afrasyab hakkında detaylı bilgiler verilmiştir.
“Afrasyab ibn Büşenc ibn İynet ibn Rişmen ibn Türk ibn Zabanasb ibn Erşasb ibn Тoc. İsmi Тoc – Türk, lakabı Afrasyab. Irak’ı feth etmiş. 12 sene devam etmiş” [8:131 – 132]. Bu bilgiden yola çıkarak “Tonğa” isminin arapça teleffüzde “Toc”a dönmüş olduğunu varsayabiliriz.
Bilimin çok alanlarında Türk dilinde eserler ortaya koyarak Türkçenin önemini kanıtlayan Ali Şir Nevai’nin “Tarih-i Mülük-i Acem” kitabında yazdığı bilgiler de yukarıdakilere uymaktadır. “Afrasyab. Onu bazılar demişler kim, Püşeng binni Тür binni Feridün oğludur. Nitekim, Nevder’i öldürdü, İran mülkünü o kadar yıktı ki, az yerde mamurluk kaldı… Afrasyab’ın padişahlığı on iki yıl idi” [15:610].
20.yuzyılın başında 6 dilde sözlük ortaya koymuş cedid, ansiklopedik alim İshakhan Töre İbret “Tarih-i Fergana” kitabında: “Buku Han, Afrasyab’ın moğulca ismidir. Afrasyab lakabı “Ferren Asya” sözünden gelmektedir”, diye bilgi vermiştir [25:35].
Bu tarihi şahısın ismi muhtelif kaynaklarda değişik şekilleerle yazılmış olup, aslında, farklı milletlerin dillerinde ona verilen birer isim veya tanımlama olmuştur — Frangrasyan, Tonğa Alper (ya da Alper Tonğa), Buku Han, Duku Han, Tanay, Afrasyab, Ferasyab, Ferasyat. Ama tüm bu kaynaklarda aynı insan aynı olaylarla tanımlandığından isimlerin aynı kişiyi tarif ettiği açıkça anlaşılmaktadır. Sadece kendisi değil, ailesi, akrabaları ve devlet erkanının da isimleri kaynaklarda ayan beyan yazılmıştır. Tabiki, bu isimler farklı kaynakların diline, hitap edilen kitlelerin telaffuzu ve anlayış biçimine göre ayarlandığı için o şahısların gerçek ismi olmayabilir, fakat her ismin arkasında birer insan olduğunu kanıtlamaktadır.
Babası – Peşeng (Büşenc, Feşenc, Feşek); amcası – Pîrân; kardeşleri – Gersivez, Sipehrem, Anderiman, Key Şeresf, Key Sevesf, Kidar, Hüman, Astehan, Cülbad, Siyamek, Behram, Ferehşad, Ferehlad, Zandaray, Anddırman, İsfahram ve Ahust; eşi – Gülşehir; oğulları – Barsğan, Barman, Ercesp (Köhram, Tarhan), Şehir, Şehrah, Andirman, Harzasf, Şeyden; kızları – Kaz (Ferengiz, Visferrid), Menice, Adinecan; damatları – Siyavuş, Bicen, Tecav; komutanları – Hüman, Tüvürk, Güruy, Cah, Polat, Demur, Şide, Ruyin, Fersiverd, Kâsid, Pelaşan, Merdü, Erceng, Nestihan, Karahan.

Afrasyab’in Asya’daki Hakimiyeti
Afrasyab İmparatorluğunun sınırları diğer ülkelerde olduğu gibi zaman zaman değişmiştir. Uzun yıllar süren savaşlarda genişleme ve çekilmeler olmuştur. Ancak Çin ve İran arasındaki geniş coğrafyada – bugünkü Orta Asya bölgesi ve onun kuzeyindeki uçsuz bucaksız bozkırlarda sabit kalmış. Firdevsi’ye göre Zabulistan ve Sind denizine (günümüzde Pakistan toprakları) kadar ulaşmış, Kafkasyanıng kuzeyi ve güneyini kapsamış. Kaşgarlı’ya göre, kuzeyde Rum (Avrupa) topraklarından Çine kadar uzamıştır. Belli dönemlerde İran ve Irak’ı da ele geçirdiğini bir çok tarihi kaynak açık secik yazmaktadır.
Fakat Afrasyab’ın İranı fethetmesinden bahsedilirken, kadim İran deninldiğinde hemen akıllara gelen Ahameniş devleti ile ilgilendirmemek lazım. Kaldıki, tarihi kaynakların hiç birinde Afrasyab ile savaşlarda ünlü Ahameniş şahlarının ismi geçmez. Ahamenişlerden önce bugünkü İran’ın batısı ve Irak topraklarıda Med devleti hüküm sürmekteydi.
Turan hükümdarının Asyadaki hakimiyeti tarihini Turanlı alim Ebû Reyhan Birûnî’nin tarafsız ve hissi davranışlardan bağımsız bilgileriyle başlamak en mantıklısıdır.
“Afrasyab İranşehr’i elegeçirerek, Teberistan’da Minûçehr’i kuşatınca Minûçehr ona bir ricada bulundu. Afrasyab Minûçehr’in istirahamını olumlu yanıtladı ve İranşehirden bir ok atımı dördül alanı vermeyi kabul etti. Okun atıldığı yer ile düştüğü yer arasındaki mesafe bin fersahtı. Afrasyab ve Minûçehr, bu ok atımı mesafesinde anlaştılar. Sonuç olarak insanlar bunu bir bayram günü yaptılar. Bu kuşatma sırasında Minûçehr ve İranşehir halkı yoksulluk çekiyorlardı, buğdayı öğütemiyor ve ekmek pişiremiyorlardı çünkü buğday geç olgunlaşıyordu; sonunda buğdayı ve meyveleri aldılar, olgunlaşmamış olsalar da öğütüp yediler. Bundan dolayı bu gün buğday ve meyveleri pişirmek bir kural haline geldi. Takvimin bu gününde insanlar yemek kaplarını ve ocaklarını kırarlar, çünkü bu günde Afrasyab’dan kurtulmuşlar ve herkes işine gitme özgürlüğüne kavuşmuştur” [8:205].Böylece İran halkı Turan Kağanının marhemeti sayesinse özgürlüklerine kavuştuğu günü ulusal bayram olarak kutlamaya başladılar. Bu gelenek sonraki yüzyıllarda de devam etmiştir.
Ali Şir Nevai’nin “Tarih-i Mülük-i Acem”i bu bilgileri doldurma niteliğindedir:
“Girşasb’ın döneminde Afrasyab bir daha ordusuyla İrana gelerek, Girşasb ile savaş başlattı. Afrasyab ile savaşta Girşab öldü” [15:610].Afrasyab oradan azimle yola çıkarak, Irak-ı Acem’e doğru yöneldi”[15:612].
“Tarihu’t- Taberî”de de Afrasyab’ın İran ve Irak’ı fethettiği konusunda yukarıdaki kaynaklarla aynı bılgiler paylaşılmış. Fakat Taberi farsların bu savaşlardaki figanine ve savaşın getirdiği yıkımlara da biraz odaklanmıştır.
“Minûşehr’in vefatından sonra, Ferâsyâb’ın Babil’deki hakimiyeti on iki sene sürdü. Farslar bu günü Nevruz ve Mihrican’dan sonra üçüncü bayramları olarak kabul ettiler. Zira bugünde Ferâsyâbdan kurtuldular. Zev, Ferâsyâb’ın Hinyârs ve Babil’de yaptığı tahribatın ıslah edilmesini, yıkılan kalelerin inşa edilmesini, gömülen nehir yatakları ve kanalların yeniden açılmasını, gömülen su kaynaklarının tekrar akıtılmasını emrederek her şeyi eski haline döndürdü [11:469].
Antik dönem Batı tarihçilerinin eserleri de bu konuda müslüman tarihçilerinden edindiğimiz bilgileri onaylar nitelikte, fakat batılı kaynaklarda farsların koyduğu Afrasyab ismi yok. Bu sefer aynı olaylar Asya bozkırlarının bin yıllık kahraman savaşçıları olan İskitler tarafından yapıldığı söylenmektedir.
Bu dönem hakkında Tarihin Babası (Pater Historiae) Herodot daha da detaylı bilgi vermiştir: “İskitler, Kimmeryalıları Avrupa’dan sürdükten sonra onları takip ederken Med ülkesine gelmişler ve Asya’yı işgal etmişlerdi. Yüksüz bir adam için Maeetian gölünden Phasis nehrine ve Kolhis ülkesine otuz günlük bir yolculuktur; Kolhis’ten Medya’ya geçmek kolaydır: arada sadece bir ulus vardır, Saspirler; bunları geçmek Medya’da olmak demektir. Bununla birlikte İskitler bu yoldan girmediler; onlar saptılar ve sağlarında Kafkas dağları olan üst ve çok daha uzun yoldan geldiler. Medler orada İskitlerle karşılaştılar, İskitler onları savaşta yendiler ve yönetimlerini ellerinden alarak Asya’daki hakimiyetlerini kurdular. Oradan Mısır’a doğru yürüdüler: ve Filistin denilen Suriye bölgesine geldiklerinde, Mısır kralı Psammetikos onları karşıladı ve hediyeler ve dualarla daha fazla ilerlememeleri konusunda onları ikna etti. Böylece geri döndüler ve Suriye’deki Aşkelon şehrine doğru yola çıktılar. İskitler, yirmi sekiz yıl boyunca Asya’ya hükmettiler ve bütün topraklar, onların güçleri ve gururları yüzünden harap oldu; çünkü, her birinden kendisine yüklenen vergiyi almanın yanı sıra, bütün insanların mallarını alıp götürerek ülkeyi dolaşıyorlardı” [16:134 – 137].
Antik Roma kronikçisi Pompei Trog da bu konuya değinmektedir. Çok ilginç olanı da İskit başbuğunun ismidir. “Asur kralı Ninusaçgözlülük ile… komşularına karşı ilk savaş açan oldu ve Libya sınırlarına kadar uzanan coğrafyadadirenme alışkanlığı olmayan toplumlar üzerinde hakimiyet sağladı. Gerçi, daha eski (farklı) dönemlerde Mısır kralı Vezosisve İskit kralı Tanayis hükmetmişti: Mısır kralı Pontusa kadar sefer düzenlemiş, İskit kralı ise zamanındaMısıra kadar ulaşmıştı. Ancak onlar komşuları ile savaşmaya kalkışmadanuzak ülkelerdeharp ederek, zaferleri ile yetinmişler, hakimiyetdeğil, halkı için şöhret arayışında bulunmuşlardır [17:3].Romalı tarihçinin Tanayis diye yazdığı isim Afrasyab’ın meşhur Tonğa ismiyle çok yakındır. İkisini birleştiren nokta aynı dönemde Ortdadoğuyu fethetmiş olmalarıdır.

İskitler kimlerdir?
Onlar, zamanında Asya bozkırlarının mutlak hakimi idiler. Bazı dönemlerde Ortadoğu’ya da hükmetmişlerdir. Onlara,İran kaynakları “saka” (şaka), Asurlular “işkuz” ( ), Babil kronikleri “aşguz” ( ), Helenler “skuth” (Σκυθ), Romalılar“Scyth”demişlerdir. Bizim kullandığımız “İskit” sözcüğü ise latince kökenli “Scyth”in Türkçe transkripsiyonudur. O zaman, Türkler onlara ne isim vermişler? Onların Türklerle, Turan’la, Afrasyab’la bir ilişkileri varmıdır? Bu konudaki tarihi kaynaklar üzerinden yakından tanışıncasonuç çıkarımı yapmamız daha da uygun olacaktır.
Antik tarihçiler bu konuda şu bilgileri vermektedir: “İskitler üç kere Asya’da hakimiyet kurmayı başarmışlar, onlar ya başkasının hakimiyetine girmemişler ya da yenilmez olarak kalmışlardır” [17:1]. “İskitlerin taptıkları tek tanrı güneştir; Ona atlar kurban ederler; Bunun sebebi, güneşin tanrıların en hızlısı olması ve bu yüzden ona canlıların en hızlısını sunduğunu düşünüyor olmalarıdır” [16:271].
Tarihi kaynaklarda Afrasyab’ın hükmettiği, Türklerin ve İskitlerin yaşadığı bölgeler aynı coğrafyada yer almaktadır. Bilhassa, Ptolomius’un haritasında, Strabo’nun “Coğrafya” ve Bîrûnî’nin “Kanun-ı Mesudî”eserlerinde de bunu acıkça görebiliriz.
Bilhassa, Strabo’nun çizdiği Türkistan coğrafyası şöyledir: “Soğd ülkesi… ve sonra kuzey tarafın tamamını kaplayan İskit göçebe kabileleri yer almaktadır. Ancak bunlardan daha doğuda bulunanlara Massaget ve Saka denilirken, geri kalanların hepsine İskitler genel adı verilir; fakat her bir halkın kendine özgü ayrı adı vardır” [18:25 – 261].
Orta çağda da bu anlayış devam etmektedir. 7. yüzyılda Ermeni coğrafya bilimcisi tarafından yazılan kartografi eseri (Ašxarhac‘oyc‘) de bu argümeni desteklemektedir. “İskitiye (ՍԿԻԻթԻը), yani Aksapatarkalar – bu Türkler yerinin ta kendisi, Etil (Volga) nehrinden başlayarak yüksek İmaeus (Altay) Dağları’na kadar, oradan da Çin’e kadar uzanır. Imaeus Dağları tüm dağların en yüksek ve en geniş olanıdır. İskitiye’de kırk üç millet vardır: Soğdlar, Toharlar, Heptalitler ve barbar isimlere sahip daha birçokları. İskit ülkesi dağlara, çok sayıda büyük ve kudretli ırmağa, çorak ovalara, sıcak, susuz bölgelere ve ateş gibi bir ovaya sahiptir. Soğdlular, Türkistan ve Aryana toprakları arasında yaşayan zengin ve çalışkan tüccarlardır” [19:74].
Genel olarak, 20. Yüzyıla kadar Avrupa kaynakları İskitler ve Türklere ayrı milletler olarak bakmaz. Özellikle, Bizans’tan Türklere 568 yılında elçi olarak gönderilen Zemarkos’ın seyahatları hakkında kayıt yürüten Menendr Türklerin diline İskitçe demektedir: “Bu kabilelerden, felaketi ve uğursuzluğu kovduğuna inanılan bazı kişiler Zemarkos’a geldiler. Onun Bizans’tan beraberinde getirdiği eşyalarını alarak güzelce istif ettiler. Sonra sandal ağacını yakıp İskit dilinde barbarca birtakım kelimeler mırıldanarak, çan çalıp, davul dövdüler” [20:119]. Kaldıki, aynı kaynakta “Bizanslıların Türkler dedikleri İskitler” ve benzeri ifadeler yer almaktadır.
1553 yılında İtalya’nın Florensişehrinde Pietro Perondini isimli yazarınEmir Timur hakkında “Magni Tamerlanis Scytharum imperatoris” [21:54] (İskit İmparatoru Büyük Timur) adlı eseri yayımlandığı da bu tezi kanıtlamaktadır.
9. yüzyıl Türk-İslam Rönesans’ı döneminde yaşayan ansiklopedik alimMuhammed ibni Musa El-Harezmi’nin coğrafyaya ait “Kitab sûret el-ard” eserinde: “İskûsiye (İskitiye) ülkesi bu Türkler yeridir. İskûsiye(helence –Σκυθία, latince – Scythia, arapça –اسقوثيا — İskitiye) ülkesi bu Dokuzoğuzlaryeridir, ortasının uzunlaması – 1480, genişlemesi – 590301” [7:105], diye bilgi verilmektedir.
Yukarıdaki bilimsel tezleri toparlayarak, “aşguz”, “işguz”, “scuth”, “scyth”, aslen “oğuz” isminin farklı dillere ait telaffuzundan türeyen sözcükler olduğu kanatine varabiliriz. Sonuç: İskitler – Türklerdir, İskitler – Oğuzlardır. Zaten, bir çok Türk tarihçilerinin eserlerini incelediğimizde İran ve Irak’ı fethederek Mısıra kadar yürüyen tek Turan padişahı olarak sadece Oğuz Han’ın ismi geçmektedir. Buradan yola çıkarak Afrasyab (Alper Tonğa) ve Oğuz Han’ın aynı tarihi şahsiyet olduğu konusunu inceleme ihtiyacı doğacaktır.

Afrasyab’ın Mirası
İmam Ebû Ca‘fer Muhammed İbn Cerîr TaberîAfrasyab’dan sonraki dönem hakkında şu bilgiyi vermektedir: “O sıralarda Beştasb, Türk Kralı Ferasyab’ın kardeşi Harzasef b. Key Sevasif ile bir sulh antlaşması yapmıştı. Ancak Zerdüşt, Beştasb’a Türk Kralı ile sulhu bozmasını istedi. Beştasb bu öneriyi kabul etti. Olay Harzasef’e bildirilince buna çok kızdı. Beştasb’a karşı savaş açmak üzere karar aldı. Bunun için Beştasb’a, kaba ve sert bir mektup yazdı. Mektupta ona, büyük suç işlediğini ve Zerdüşt’ün tavsiyesini kabul etmekle çirkin bir davranışta bulunduğunu ifade etti. Bu maksatla da Zerdüşt’ü kendisine göndermesini istedi, aksi takdirde kendisine savaş açacağını, onun ve aile fertlerinin kanını dökeceğini bildirdi. Beştasb, Türk Kralı’na çok sert bir cevabi mektup yazdı. Mektupta ona harp ilan ediyor ve kendisine: Sen vazgeçsen de ben vazgeçmeyeceğim, diyordu” [11:578].
Bu eser Avesta ve onun etkisinde yazılan kaynaklarda neden Afrasyab’ın şahsiyetine bu kadar kara leke sürüldüğünün cevabını vermenin ötesinde daha önemli birkonuyu —milattan önce 7. – 8. Yüzyıllarda yaşadığı bilinen ateşperestlik dininin önderi Zerdüşt’inAfrasyab’dan sonra ortaya çıktığını açıklamaktadır. Ayrıca,İbn Cerîr Taberîve Ali Şir Nevai yukarıdaki olaylardan daha sonraki dönemlerde tahta çıkan İran ŞahıLuhrasb’ınünlü Babil kralı Buhtunnasr ilezamandaş olduğu konusunda hemfikirdirler. Buhtunnasr’ın milattan önce 587 – 539 yıllarında yaşadığı bir çok tarihi kaynakta kaydedilmiştir. Bu ayrıntılar en kadim Turan devletinin ünlü (ilk değil)hükümdarı Afrasyab’ın milattan önce8. Yüzyılda veya daha evvel yaşamış olması, Türk devleti idaresininen az üç bin yillık geçmişi olduğukanaatine varmamızayol açmaktadır.

1.İdari Sistem
Turan bölgesinde hakimiyet kuran ekser hanedanlıklar kendileriniAfrasyab’la bağlayarak iktidarının meşruiyetini ve kadimiyetinikanıtlamaya özen göstermişlerdir. Özellikle, Han ve Kağan (Hakan) ünvanları doğrudan Afrasyab ile ilgilidir.
Bir daha Kaşgarlı’ya döneceğiz: “Han (Xan)– Türklerin en büyük başbuğu. Afrasyab oğullarına da “Han” denir; Afrasyab “Hakan”dır”. [4:157]. “Tokuz tuğlu Han veya Hakan – Her ne kadar vilâyeti çok, payesi yüksek olursa olsun tuğ dokuzdan artık olmaz. Çünkü dokuz sayısıyla uğurlanırlar” [4:127].
Üstelik, prensler ve prenseslerin Türkçe ifadeleri ayrıca önem arzetmektedir.“Katun – Afrasyab kızlarından olanların adıdır” [3:410]. Katun veya Hatun kavramı Türk hükümdarının hanımı olarak sonraki dönemlerde de çok yerde karşımıza çıkar. Özellikle, 7. Yüzyıla aitKül Tigin bengütaşında Katun Kağanın eşi olarak padişahla yan yana kullanılır, dolayısıyla Batı literetüründeki “Kraliçe” veya “İmpatatoriçe” kavramlarıyla aynı anlam taşımaktadır. Türk devlet geleneğinde “Türkan Hatun” da çok raslanan kavramlardan biridir.
Tigin – aslında “köle” demektir. Sonra, bu kelime Hakanlı ailesinin çocuklarına ad olmuştur. Bu adın kölelerden Afrasyab’ın oğullarına geçmesine gelince, onlar babalarını çok sayarlar, büyük tutarlar; ne vakit babalarına karşı söz söyleyecek olurlarsa, yahut bir şey yazmak isterlerse, kendilerini küçük göstermek, babalarını büyükletmek için “kul şöyle yaptı, kul böyle işledi” derler; giderek bu kelime onlara ad olarak kaldı. Kölelerin adı bunlardan ayrılmak için bu kelimenin yanına bir şey eklenir [3:413].
Tarım– Tekinlere ve Afrasyab soyundan olan Hatunlara ve bunların büyük, küçük çocuklarına karşı söylenen bir kelimedir;ne kadar büyük olursa olsun Hakanlı Hanların oğullarından başkasına böyle söylenmez. Altın tarım: Büyük kadınların lakabıdır [3:396]. Dolayısıyla,Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig”inde “altın” sözcüğüefendi, hazret anlamında da kullanılır. Örneğin, “Padişah Hazretleri”ne “Elig Altını”, der.
Terken – vilayet üzerine vali olan kimseyeHakanlıların aytasıdır;“kendisine itaat edilen” demektir. Hanlık makamında oturmayanlara bu söz söylenmez [3:441].
2. Devletler
Afrasyab’dan bir kaç yüzyıl sonra Türkistan’ın güney bölgeleri önce Ahamenişlerin, sonra İskender’in istilasına uğrayarak, belli bir oranda ateşperestlik ve Helenizm’in etkisine maruz kadıysa da, kuzeydeki yönetimler Turan ilkesini canlı tutmayı başardılar. İskitler ve Hunlar kendileri hakkında yazılı bilgler bırakmamış olsalar daonların doğrudan varisleri olan Hazar ve Avar kağanlıklarının padişahlarıAfrasyab’ın torunları gibi Han ve Kağan ünvanlarına sahip idiler. Bilhassa Sarı Deniz’den, Karadeniz’e kadaruzanan Türk KağanlığıTuran devlet ilkelerini Avrasya genelinde yeniden hakim kılmıştır.
9. – 10. Yüzyıllara doğru Türkistan coğrafyasında İslam dini ile yeniden başlayan RönesansAfrasyab mirasının temelinde Turan devleti ilkelerini ortaya koyan Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacib gibi büyük şahsiyetleri doğurdu. Onlar Hakaniye edebi dilinde Turan halklarının bilimsel ve kültürel mirasının, siyasi idaresinin felsefialtyapısını oluşturan eserler yazdılar. Bu ideolojinin hamileri Afrasyab’ın torunları olanKarahanlı Hakanlarından başkası değildi. Büyük tarihçi İbnü’l Esir bu konuda çok kıymetli bilgiler vermiştir: “Türkistan şehirleri şunlardır:Kâşgar, Balasagun, Hoten ve Tarâz ile Maveraünnehr bölgesi civarında Karahanlı Türkleri hükümdarlarının elinde bulunan diğer bazı şehirler. Karahanlılar Türk asıllı Efrasyab’ın neslinden olup Müslüman idiler” [11:81].
Gaznelidevletinin kurucularının adı da Afrasyab’ın soyundan gelenlergibiAlp Tiginve Sabuk Tiginolmuş. Meşhur Türk tarihçi Ebulgazi Bahadır Han’ın “Şecere-i Terakime”sindeSelçuklusultanlarının seceresi otuz beşkuşak sonradanAfrasyab’a bağlandığı kaydedilmiştir [24:23]. Aynı dönemdeDoğu Asya’da kurulanKara HıtayTürk devletinin tahtına da evvelbaştaAfrasyab’ın neslinden olanİlk isimli fakir bir kişinin çıkarıldığı hem Mirza Uluğbey’in “Dört Ulus Tarihi” [14:115]hem deEbulgazi Bahadır Han’ın“Şecere-i Türk” eserlerinde [23:37]kayıtlıdır. Harzemşahlardevletinin kurucusunun ismi de Afrasyab’ınsoyundan gelenlergibiAnuş Tigin idi.
1370 yılında Sahipkıran Emir Timur bölünmüş Türk boylarını tek bayrak altında toplayarakTuran adlı dünyanın en kudretli imparatorluğunu kurmuştur. Devletin sınırları da Afrasyab’ın hakimiyetinin yayıldığı bölgeleri tekrar etmekteydi. Ona Avrupa’da“İskit İmparatoru Büyük Timur”, dediler. Emir Timur’un kudreti sadece ordusunda değil asıl bilimsel alanda kendini daha somut ifade etmekteydi. Büyük başbuğ dünyanın her yerindenSadeddin Teftezani, Muhammed ibni Cezeri, Seyyid Şerif Cürcani, Nizameddin Şami gibi bilim ve sanat dehalarınıdavet ederek Turan İmparatorluğunu güçlendirdi. Büyük devletin güçlü eğitim sistemi matematik, astronomi, tarih, edebiyat, tasavvuf, fıkıh, kelam, ressamlık, hattatlık, mimarlık gibi tüm bilim ve sanat dallarında alanlarındaKadızade-i Rumi, Mirza Uluğbey, Ali Kuşçu, ŞerafeddinAli Yezdi, Hoca Ahrar-ı Veli, Abdurrahman Cami, Ali Şir Nevai, Usta Ali Nesefi, Kemaleddin Bihzad, Mirak Nakkaş, Zahireddin Muhammed Babür gibi dünya bilimi ve sanatına yön veren yüzlerce büyük şahsiyetler yetiştirmiştir. Emir Timur’un torunları ise Hindistan’da Babürlü İmparatorluğu adıyla 1858yılına kadar dünyanın en güçlü imparatorluklarından biri olarak ayakta kalmayı başardılar.
En eski dönemlerden buyana Türk erkeklerinin iki ismi– birincisi doğduğunda aldığı ismi, ikincisi de ergenlik çağına gelince aldığı erlik ismiolmuştur. Büyük Timur’un devletinin küllerinden doğmasını sağlayıp Güney Asya’da üç buçuk asır devam ettiren Timurlu padişahın doğduğunda aldığı ismi Zahireddin Muhammed olmuşsa da erlik ismi olan Babür ile Babürşah olarak insanlık tarihinde şöhret bulmuştur. Kaşgarlı Mahmud “Divanü Lûgat-it-Türk”ün orijinel metninde Türkçe“Tonğa”sözcüğünü Arapçaya“el-bebrü”, yani Bebür veya Babürdiye çevirmiştir [5:272]. Bu demek oluyor ki, ta o dönemlerde bile Turan kaplanı olan bebür Türkler için bir semboldu.
Timurlulardan sonraki dönemde Türkistan’da iktidara gelen Özbek Hanlıkları da ilkbaşta Afrasyab’ın kurduğu Hanlık sistemi üzerinden davam ettiler. 18. Yüzyılda yaşayan Türkistanlı tarihçiMuhammed Yusuf Münşi’nin“Tarih-i Mukum Hani”eserindeo dönemdeki hanlığın adını Turan diye yazmaktadır. 1711 yılında Osmanlı sultanı 3. Ahmed’e mektup gönderen Kazak Hanı Tauke Han kendini Afrasyab’ın tahtında oturan padişah olarak tanıştırmıştır.
3. Şehirler
Yukarıda saydığımız devletlerin Afrasyab’la en önemli ilişkilerinden biri de kuşkusuz Afrasyab’ın şehirleriüzerinde hakimiyet sağladıkları olmuştur. Tarihi kaynaklar Turan coğrafyasındaki pek çok şehrin en başta Afrasyab tarafından inşa edildiğini yazmaktadır.
“Kaşgar için “Ordu Kend” derler, “Hanın oturduğu şehir” demektir; çünkü Afrasyab – havasının iyiliğinden dolayı – burada otururdu” [3:343].Dolayısıyla Kaşgar Büyük Türk Kağanlığı, Karahanlılar devleti ve sonraki dönemlerde de Türk uygarlığının beşiği olmuştur.
“Kaz – Afrasyab’ın kızının adı. Kazvinşehrini bu kurmuştur. Aslı “Kaz oynı”dır. Çünkü Afrasyab’ın kızı orada oturur, orada oynarmış. Türklerden bir takımları Türk ülkesi sınırını Kazvin’den sayarlar. Kumşehri de sınır sayılır. Çünkü kum kelimesi Türkçedir. Afrasyab’ın kızı burada avlanırmış. Bir takımları da Türk sınırının “Merv-eş-şahican”dan başladığını söylerler.Çünkü Kaz’ın babası olan Tonğa AlperAfrasyab demektir.Merv şehrini yapan zattır. Afrasyab burayı, Tahmures tarafından şehrin içkalesi yapıldıktan üçyüz sene sonra kurmuştur.
Bir takımları da bütün “Mavera en nehr”in her tarafını Türk ülkesi saymışlardır. Bu“Yenkend”den başlar. Yenkend’in bir adı da “Dizruyin”dir, – sarılığı dolayısiyle –“Bakır Kale” demektir. Burası Buhara’ya yakındır” [4:149].Ruyin bazı kaynaklarda bakır, başkalarındabronzanlamında kullanılmış. “Tiz” ya da “diz”ise, Kaşgarlı Mahmud tarafındanayrıca yorumlanmıştır.“Tiz”– yüksek yer. Farslılar buradan alarakkaleye “diz” demişlerdir” [4:123].Kaldı ki, “tiz” Türkçeden anlam kaymasıyla Farsçaya geçen (yüksek yer – şehir) kelimedir. “Şahname”de Afrasyab’ınRuyindij (Ruyindiz–Dizruyin) şehri hakkındaayrı bir hikaye vardır.Çevresinden akarsu geçen, padişahın, avlanmak için gemiyle şehirdışına çıktığı, duvarları gökyüzüne uzanan, içinde yayla, tarla, değirmen gibi tüm yaşam koşullarının buluduğu, yüz sene içeride yaşansa da dışarıya ihtiyaç duyulmayan, binlerce asker yüzyıl kuşatarak ok yağdırsa da almaya gücü yetmeyen, demir halka içindeki bir şehir olarak tanımlanmaktadır bu şehir [10:250]. Ayrıca, Merv, Selçuklu sultanlarının, Yenkend de Oğuz yabgularınınbaşkenti olmuş, Kazvin ve Kum şehirleri iseSefevi Türklerinin önemli ekonomik ve siyasi merkezleri olmuştur.
“Kaz suwı – “Ila = Ilı” deresine akan büyük bir çay. Bu adın verilmesinin sebebi, Afrasyab’ın kızının bunun kenarında bir kale yaptırmasıdır; bu ad oradan kalmıştır [4:151]. Barsgan – Afrasyab’ın oğlunun adıdır. Barsgan şehrini bu yapmıştır” [4:417].
“Râmtîn. Büyük bir kalesi vardır. Muhkem bir köydür. Buhârâ şehrinden daha eskidir. Bu köyü Afrasyab kurmuştuAfrasyab ne zaman bu vilayete gelmiş ise, bu köyden başka bir yerde kalmamıştı. Afrasyab’ın mezarı, Buhârâ şehrinin kapısının içinde bulunan Ma’bed Kapısı’nın yanındaki Hâce İmâm Ebû Hafs-i Kebir(rahimehullâh) tepesinin yanındaki büyük tepenin üzerindedir” [1:26 – 27].Ayrıca, Buhara’nın yakınında bulunanVarahşa antik şehrinin duvarlarında daKaşgarlı’nın tanımladığı gibifile saldıran kaplantasvir edilmiştir. Bu da Buhara’daAlper Tonğa’nın mirasının canlı kaldığını kanıtlamaktadır. O yüzden Buharayi Şerif Afrasyab’ın mezarı ve mirasına sahip olan, Türklüğün şerefli şehirlerindendir.
“Fergane şehri kadim ve halkı nadidebir beldedir ki, evvelinde Afrasyab kurmuştur” [25:2]. “MarginanAfrasyab’dan kalan eski bir şehir” [25:4]. “Yaşlıların sözüdür ki,Andicanaslen Adinecan’dır. Adinecan Afrasyab’ın kızıdır ki, onun için kale ve bahçe inşa etmiştir” [25:35].
Babürşah’ın “Babürname”sinde“Rub’i müskünde (dünyanın dört bir ucunda)Semerkantkadar zarif bir şehir az bulunur”, diye yazmaktadır. Bazı Ortaçağ yazarları Semerkant’ı İskenderin inşa ettiğini yazmışlarsa da, İskender’in Orta Asya topraklarına seferlerini kaydeden tüm antik kaynaklar İskender geldiğinde Semerkant (Marakand) şehri Transoksiana’nın (Maveraünnehr’in Helence ifadesi)en büyük şehri olarak var olduğundahemfikirdirler.
Türkistan davasının 20. Yüzyıldaki önemli isimlerinden olan, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin kurucu başkanı Ali Han Töre Saguni “Türkistan Kaygısı” eserinde bu konudaki analizinin sonucunu şöyle beyan etmektedir: “Ancak şehir kenarındaki geniş hüyüğün adı “Afrasyab” olması ve bunun yakınlarunda milattan evvelki kadim dönemlere aiteşyaların bulunduğuTürk Kağanı Afrasyab’ın başkenti olduğunukanıtlar. Kaldı ki, Semerkant şehrininİskender Makedonî tarafından kurulduğu hususunda yazılan bazı sözler mesnetsizdir” [26:23].
Ekser tarihi kaynaklar Semerkant’ın bir Türk şehri olduğunu vurgulamaktadır. Bilhassa, “Divanü Lûgat-it-Türk” ve “Babürname” gibi birçok sağlam kaynak şehrin adını “Semiz kent – büyük, zengin şehir” diye tarif etmektedirler.Ebû Reyhan Birûnî ise “Kanun-ı Mesûdî”de“Semerkant –TürkçedeSemer kend, yaniGüneş şehri” [9:576], diye tanımlamıştır. Bu bilimsel tezi, antik kaynaklarda yazılmış olan İskitlerin (Oğuz) güneşi semavi güç olarak gördüğü bilgisiyle birleştirdiğimizdeSemerkant Turan’ın en kadim mirasına sahip olan şehirlerinden biri olarak karşımıza çıkar.
15. yüzyılın ilk senelerinde Emir Timur’un sarayına resmi ziyarette bulunanKastilye elçisiRuy Gonzales de Clavijobüyük başbuğun doğduğu Keş şehrini anlatırken, çok ilginç bir detayı yazmaktadır: “Kapının üzerindeki duvarın orta kısmındaışık saçan güneşin altında aslanın tasvir edildiği bir kare bulunmakta. Kapının köşelerinde de aynı resimler tasvir edilmiştir. Bu sembolSemerkant padişahının resmiarmasısayılır.İşbu sarayın Timur’un emriyle yapılmaya başladığı söylendiyse de, sarayın inşası, Semerkant’ın önceki padişahı tarafından başlatılmış olması ihtimaldir. Nitekim, yukarıda gördüğümüz güneş ve aslanın tasvirievvelkiSemerkant padişahının armasıdır” [22:124]. Fakat ClavijoevvelkiSemerkant padişahının ne kadar önceki olduğunu açıklamamaktadır. Semerkant’ın tarihi araştırıldığında Alper Tonğa’ya kadar böyle bir simge karşımıza çıkmaz.
Daha da önemlisi, aynı karenin,17. Yüzyılda Özbek Hanlığının Semerkant Beyi Yusuf Yalantöş (Yalın döş) Bey tarafından şehrin kalbinin attığıRegistan Meydanında inşa edilenihtişamlı medresenin taçkapısındabir daha tekrar edilmiş olmasıdır. Karede tasvir edilen canavar, Ortaçağda herne kadar aslan olarak yorumladıysa da, hayvanın dış görünüşü, rengi, vücudundaki siyah beyaz çizgileri, boynunun altından karnına kadar beyaz renkle bürünmüş olması ve boynunun üst kısmındaki yelesi bileonun, bilimde Turan kaplanı olarak tanımlanancanavar ile aynı olduğunu ortaya koymaktadır. Türklerin “tonğa” dediği bu nadide canlının adıAfrasyab’dan buyana Turan bahadırlarının şerefli ünvanıolmuştur. Tüm bu ayrıntıları toparlayacak olursak,Oğuzların (İskitlerin) semavi güç olarak tanıdığı güneşi ve Alper Tonğa’nın simgesinibirleştiren bu kare en kadim dönemlerden buyana Turan’ın devletinin tuğrası olarak bin yıllariçinde farklı dinler ve medeniyetlerin etkisine direnerek, muhtalifsiyasi sistemlerin baskılarını hiçe sayarakdimdik ayakta durmaktadır.

Sonuç
Afrasyab Türk devletinin kurucusu olan tarihi kahraman olup, onun hayatı, hakimiyeti, şahsiyeti, ailesi, akrabaları ve devlet erkanı hakkındaen kadim dönemlerden 20. Yüzyıla kadar pek çok tarihi, bilimsel, dini ve edebi eserlerdedetaylı bilgiler verilmiş olmasına rağmen, Türk devletlerinin hiç birinde Turan’ın siyasi tarihinin Afrasyab’dan başlanması konusunda yeteri kadar bilimsel araştırma yapılmamıştır.
Afrasyab’ın kurduğu büyük impatatorluk Orta Asya, Kafkasya ve Doğu Anadolu’yu kapsamıştır. Ortadoğudaki hakimiyeti muhtalif kaynaklarda on iki yıldan yirmi sekiz yıla kadar devam ettiği yazılmıştır.
Tarihçiler tarafından Kaşgar, Balasagun, Andican, Semerkant, Buhara, Merv, Kazvin gibi Türkistan coğrafyasındaki en kadim şehirlerin, ilk başta Afrasyabtarafından inşa edildiği kaydedilmiştir.
Tarihi kaynaklarda Afrasyab’ın hakimiyetine giren, Türklerin ve İskitlerinyaşadığı bölgeler aynı coğrafyayı kapsamaktadır. Doğulu ve Batılı tarih ve coğrafya bilimcilerinin bilimsel eserlerindeİskitlerin Türkler (Dokuzoğuzlar) olduğu ispat edilmiştir. Bu kaynaklar üzerinden İskit ve Oğuz adlarının aynı sözden türediği kanaatınavarılabilir. Dolayısıyla, Afrasyab ve Oğuz Han’ın aynı insan olduğu konusunda araştırmalar yapılması icap etmektedir.
19. yüzyıla kadar Türkistan’daki egemen devletlerin tamamıkendilerini Afrasyab’ın varisi olan Turan devleti olarak tanımlamışlardır.
Semerkant şehrinin Registan küllüyesinde bulunan Şîrdâr medresesinin taçkapısındaki Turan kaplanı ve insan yüzünü yansıtan güneş tasviriAfrasyab hakimiyetinin tuğrası (arması) olduğu ortaya çıkmaktadır.
Afrasyab’ın Turan devletinin kurucusu olduğu konusunda kadim Fars, Arap, Yunan ve Roma kaynaklarında ayrıntılı bigiler verilmiştir. Bu mevzuda kapsamlı bilimselaraştırmalar yapılması, edebiyat kitapları yazılması, sanatsal ve belgeselfilmler yapılmasıkardeş Türk halklarının ortak tarihinin daha da aydınlanmasına hizmet edecektir.

Kaynakça
1. Avesta, San Petersburg, Nauka, 2005.
2. The Zend-Avesta, Part II, translated by James Darmesteter, Oxford, at the Clarindon Press, 1883.
3. Divanü Lûgat-it-Türk tercümesi I, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1985.
4. Divanü Lûgat-it-Türk tercümesi III, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1985.
5. حمود بن الحسين بن محمد الكاشغري، كتاب ديوان لغات الترك، دار الجلافة العلية — مطبعهٔ عامره ١٣٣٥، ٠٢٧٢(Mahmud ibn-ül-Hüseyin ibn Muhammed El-Kaşgarî, Kitab-ı Divanü Lûgat-it-Türk, İstanbul, Dâr-ül-Hülafât-ül-Âliye, h. 1335)
6. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Kabalcı Yayınevi, lstanbul, 2005.
7. Kitāb sūrat al-ard min al-mudun wa-al-jibāl wa-al-bihar wa-al-jazāʼir wa-al-anhār istakhrajahu Abū Jaʻfar Muhammad ibn Mūsá al-Khuwārizmī min kitāb jughrāfiyā alladhī allafahu bi-Tulumiyūs al-Qulūdhī. New York: Columbia University Libraries, 1962.
8. The Chronology of Ancient Nations (Athar-ul-Bakiya) of Al Biruni, London W.H. Allen &Co, 1879.
9. كتاب القانون المسعودي (الجزء الثماني) ابي ريحان محمد بن احمد البيروني داءرة المعارف العثمانية هيدراباد الدكن الهند، سنة، ١٣٧٤ ھ/ ١٩٥٥ م، ٥٧٦. (Abū Rayḥān Muḥammad b.Aḥmad Al-Bīrūnī, Al-Qānūnu’l-Mas‘ūdī (Canon Masudicus) Vol.II, The Dāiratu’l-Ma‘ārif-il-Oṣmānia, Hyderabad-Dn., India, 1955 A.D., 1374 A.H).
10. АбулқосимФирдавсӣ, Шоҳнома, Ҷилди II, Душанбе, Адиб, 2007 20-б. (Abülkasım Firdevsi, Şahname, II. Cilt, Düşanbe, Adib).
11. İbn Cerîr Taberî “Tarihu’t- Taberî, I. Cilt, Ankara Okulu, Ankara, 2018.
12. İbnü’l Esir, İslam Tarihi, 11.Cilt, İstanbul, Bahar Yayınları, 1991.
13. Ebü Bekr Muhammed b. Ca‘fer en-Narşahi, Tarih-i Buhara, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2013.
14. Mirzo Ulug‘bek, To‘rt ulus tarixi (Mirza Uluğbey, Dört Ulus Tarihi), Toshkent, Cho‘lpon, 1994.
15. Alisher Navoiy, Toʻla asarlar toʻplami, VIII, Tarixi muluki Ajam (Ali Şir Nevai, Tarih-i Mülükü Ecem), Toshkent, Gʻ. Gʻulom NNMIU, 2011.
16. Herodotus, with an English translation by A.D. Godley, Harvard University Press, 1975.
17. Iunianus Iustinus M, Epitoma Historiarum Philippicarum Pompei Trogi, Stutgart, 1985.
18. The Geography of Strabo V, London, William Heineman Ltd., 1928.
19. The Geography of Ananias of Širak (AŠXARHAC‘OYC‘), Dr. Ludwig Reichert Verlag Wiesbaden, 1992.
20. The History of Menander The Guardsman, Published by Francis Cairns (Publications) Ltd, 1985.
21. Perondini, Pietro (XVI в.). Magni Tamerlanis Scytharum imperatoris vita a Petro Perondino… conscripta. — Florentiae [Firenze] : s. t., 1553, 54 pp.
22. Narrative of the Embassy of Ruy Gonzalez de Clavijo to the Court of Timour at Samarcand, London, The Hakluyt Society, MDCCCLIX, p-124.
23. Abulg‘oziy Bahodirxon, “Shajarai turk” (Ebulgazi Bahadır Han, “Şecere-i Türk”), Toshkent, Cho‘lpon, 1992.
24. Abulg‘oziy Bahodirxon, “Shajarai tarokima” (Ebulgazi Bahadır Han, “Şecere-i Terakime”), Toshkent, Cho‘lpon, 1995.
25. Ishoqxon Toʻra Ibrat, Tarixi Fargʻona (İshak Han Töre İbret, Tarih-i Fergana), Toshkent, Maʼnaviyat, 2005.
26. Alıxon To‘ra Sog‘uniy, Turkiston qayg‘usi (Alihan Töre Sağunî “Türkistan kaygısı”), Toshkent, Sharq NMIU, 2021.
27. Umnâkov, İstoriya Fahriddina Mubarakşaha, s. 10.
28. Gumilev, L.N, Eski Türkler, İstanbul: Selenge Yayınları, 2007.

 

 

Bir yanıt yazın